1 Şubat 2018 Perşembe


SUSEM

Sülalemizin yani Holstein Friesian’ ların anavatanından çıkıp Amerika’ ya geliş hikayesi, yaklaşık bir asır önce okyanusu geçen bir Hollanda gemisinde tayfaların süt ihtiyacını karşılayan büyük büyük annemizin süt veriminden memnun olan ithalatçının kararı ile başlar. Bizler evcilleştirilmiş memeli hayvanlarız, ineğiz. Ben Amerikan Holstein kısaca holştayn sizler beni saf siyah-beyaz alaca olarak ta bilirsiniz. Ben ise Amerika’ dan gemi ile Mersin’ e, Mersin’ den Konya' ya, Konya’ dan Çamlıhemşin’ e kamyon ile geldim. Hemşin yaylaları ve benim için yeni bir dönem başlamıştı.
Alçak arazi şartlarından çıkıp bulutların ülkesi Hemşin yaylalarına gelişim ise dört kadının inadı, azmi ve tutkusu sayesinde gerçekleşti. Bu dört kadının üçü kız kardeş, biri de en büyüklerinin kızıdır. Şehirden köylerine göç etmeyi kafalarına koyan, ailenin erkeklerini peşlerinden sürekleyen, köy ve yayla kütürünün, köylülüğün sönümlenmesine karşı biz buradayız diyen, kültürlerini koruyup sahip çıkan, gıda üretmek için çabalayan emek veren, toprağı işleyen, arkadaşlarımın ve diğer canlıların da yaşam alanı için savaşım veren doğdukları coğrafyanın karakterize ettiği kadınlardır.
 Bir inek olarak çok yol katettiğim için korkup sinirlenmiştim; insanlar ve yeni arkadaşlarım ile tanışmak istemedim, bir süre kimseyi yanıma yaklaştırmadım. Kadınlarım benim ile tanışıp kaynaşmak için sabırsızlanıyorlardı, yanıma gelip okşayıp severken evine hoşgeldin Susem dediler, hiçbirine sırnaşmadım hatta saldırganlaştım sonra tek tek gelmeye başladılar, hepsi uzun uzun yaylalarını, bulut denizlerini, yayla çiçeklerini anlattıp durdular. Ekmeklerinin sürekliliğini ahırdan kazanan bu kadınlar, belirli genetik niteliklere sahip yapım sayesinde günde ortalama yirmi beş ila otuz beş kilogram arasında süt verme oranım sebebi ile beni ta nerelerden çağırmışlardı ama ben onları yanıma bile yaklaştırmıyordum. Gidip gelip okşayıp konuştular, rahatlatmaya çalıştılar sonunda birbirimize ısınmaya başladık. Benim bakımım, beslenmem, barınmam hepsinin hayatının odak noktasıydı, bütün planlarını bana göre ayarlıyorlardı. Bu kadınlar benim savunucularım dedim.
Buraya geliş yolunda vedalaştığım arkadaşlarımı düşündüm, bir sağım döneminde süt seviyelerinin artması için gezmeleri engellenip, kapalı alanlarda boyunlarından bağlanıp en basit hareketi bile yapamayacaklardı, yeni doğan süt yavruları ile bağ oluşturmalarına izin verilmeden çoğunun yavruları ilk on iki saat içerisinde alınacaktı. Yavrularımızdan bizi hemen koparan, gün ışığı göremeyip karalıklara mahkum eden, anormal bir şekilde hızlıca büyümeye zorlayan ve bizi sadece süt makinesi gibi gören hayvan yetiştiricilerinin acımasız sistemlerine karşıydı benim kadınlarım.
Boylarımız diğer akrabalarımıza nazaran daha uzun olduğu için engebeli coğrafyada zamanla hüner gösterdim. Soğuk şartlara dayanıklılığımız olduğu için havasını da sevdim, özgürce geziyor, sıçrıyor ve koşuyordum. Sis bulutunun içinde kaldığım zaman çan sesimden beni tanıyan kadınlarımın sevinç seslerini duyuyordum, salt varlığım onlar için mutluluk kaynağıydı. Emek veren, üreten, korumaya çalışan kadınlarım benim.
Sütçü beden yapımız gereği memelerimiz şişkin ve büyüktür, belirgin süt damarları vardır. Mastitis yani meme iltihabı olduğumda memelerime kimseyi dokundurtmuyordum, iyileşmem için memelerimde süt birikmemesi gerektiğini öğrenmişlerdi ve her ne pahasına olursa olsun yanıma yaklaşmaktan çekinmiyorlar, zorlu şartlar ile yaylaya getirtebildikleri ilaçları bana vermeye çalışıyorlardı. Yayla şartlarında her zaman veteriner gelemediği için çoğu şeyi okuyup, deneyimleyip öğrenmişlerdi. Tedavisi zor ve masraflı olan hastalığım için seferber olup hastalığım sırasında gerçekleşen süt kayıplarından ziyade kendi canlarıymışcasına benim için dertleniyorlardı. Kadınlardan birinin gördüğü rüya sıkıntılarını perçinlemişti, Rüyasında “ ineklerin etrafta yiyebileceği bir yeşillik kalmadığını ve süt verebilmeleri için temini zor olan şeffaf uzun bir poşette otlardan oluşan bir yiyecek sipariş ettiklerini ve yemeye hazır hale gelmesi için törensel bir şekilde hazırladıklarını, bir yandan da ineklerin süt verememesi, süt verebilmesi için böyle zahmet çekmelerine kederlendiklerini yani hem ekolojik olarak ineklerin yaşam döngülerinin tükenmesine hem de dişil karşılıklarının yaşadıkları sıkıntılara kadın kadına hüzünlendiklerini ” görmüştü. Meme iltihabım sırasında meme başlarım açık olduğu için kapabileceğim başka hastalıklardan korkup, zorlu sağımlardan sonra bir saat ayakta kalabilmem için yanımdan ayrılmayıp benim ile sohbet ediyorlardı. Kendime dokundurtmadığım bir gün süt sağma makinesi ile geldiler, her yolu deniyor yılmıyorlardı mücadeleci kadınlarım.
Kendi sonlarını hızladırdıklarının, gezegeni mahvettiklerinin farkında olmayan insanların giderken arkalarından bıraktıkları plastikleri yiyecek sanıp yediğim bir gün hastalanmıştım da ne üzülüp, sinirlenmişlerdi. Böyle insanlara, doğaya zarar veren yapılaşmalara, yollara, yaylaların kullanım hakkının sermaye gruplarına verilmesine karşıdır benim kadınlarım.
Yaylacılık kültürünü devam ettirebilen, besleyici gıda üretmek için çabalayan bir avuç insan sayesinde yaylalarda özgürce gezebilen şanslı arkadaşlarım da var. Bu kadınlar hepimizin hayatını değiştiremeyeceklerini biliyorlar ama bu onları yıldırmıyor; ellerinden geldiğince, güçleri yettiğince çabalayıp direniyor benim kadinlarim. Kendi köyünü, yaylasını ve hayatlarına dahil ettikleri insanları tahakküm edenlere boyun eğmemeleri için teşvik edip, doğanın sömürülmemesi için savaşan, dokundukları hayatlar ile daha da güçlenen köylü kadınlarım benim. Bizleri ait olduğumuz yerlerden alıkoyacak olan yaylaları birbirine bağlamayı amaçlayan, adına yeşil yol denilen rant projesine karşı bu yaylalarda arkadaşlarımın ve benim özgürce gezmemiz, yaylalarda ki safi varlığımızı devam ettirebilmek için çabalamaları doğa talanına karşı duruşlarıdır, tepkileridir. Bizlerin ve kendilerinin hayat olduğunu bilen, yılmayan bilge köylü kadınlarımın güçlü duruşu sayesinde olmamız gereken yerde, köyümüzde yaylamızdayız.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder