BOŞ METROBÜS MUTLULUĞU
Kuvvetimi bacaklarıma vermeliyim ki kapı benim
önümde açılınca beni yana doğru itmesinler. Bacağımı yere mıhladım, kapının
koluna takılıp bana zaman kaybettirmesin diye çantamı önüme aldım. Adımımı
seçtiğim yöne doğru genişçe atıp, arkadan itecek güruhun ayakları altında
ezilmeyeyim diye binerken yani atlarken kapının kolunu tutup güç alıyorum. Kapı
önümde açılıp düşmeden kendimi içeri attığımda avını gözleyen keskin bir
nişancı gibi yerimi belirleyip oraya odaklanıp koşmam gerekiyor. Bu yeri
kaptırdım diyelim hızlıca karar verip atılım yapmam gerekiyor ki yer kapayım ve daha nice taktikler, teknikler... Herkesin kendine has stratejileri var. Ayrıca
matematik zekamızı da geliştiriyoruz; olasılık, kombinasyon ustası olup rastgele
gelen metrobüslerden ikisi sarı biri gri gelirse kapının önümüzde açılma
olasılığı nedir diye düşünüyoruz. Kapı önünde açılır, oturursun, yorulmuşsundur
uyursun ve birkaç durak sonra metrobüs arızalandığı için metrobüsü boşaltmanız
rica olunur diye anons yapılır. Hiçbir mutluluğun kalıcı olmadığına, oldum
başardım dediğin anda kaybedebileceğine dair hayat dersi de veriyor metrobüs
bize.
Metrobüsün acemisi olduğum zamanlar itekleniyordum,
binerken düşüyordum. Dizlerim kanadığı halde hemen ayağa kalkıp kendime yer
bulduktan sonra ağlamaya başlamıştım. Canım acığından değil, bu hale düştüğümüz
için kendim ve beni itenler adınaydı bu ağlama. Düşe düşe öğrendim kendime yer
bulmayı. Elbette ilk duraktan biniyorsan bu durum geçerli yoksa gözler sürekli
kalkacak biri var mı diye etrafı kolaçan ediyor. İnsanların giyim tarzından,
ellerinde ki eşyalardan, bavullardan hangi durakta ineceğini tahmin edip onun
başında beklemeye başlıyorum. O kişi kalkmaya niyetlendiğinde daha tam
kalkmadan bir eşyamı koltuğa kendimden önce oturturum ki başkası kapmasın. Hem
metrobüs kuralı olarak o koltuğun soğumaması lazım. Birde sürekli yaklaştığı
durakta inecekmiş gibi çantasını düzelten, yerinde kıpraşanlar var ki safi
zaman kaybılar. Boş yere hevesle başlarında bekliyorum. Bazen içimden hangi
durakta inecekesiniz, eğer en son durağa kadar gidecekseniz boş yere burada
beklemeyeyim diye sorasım geliyor. Kalkacağı zaman başında siz bekliyor olsanız
bile yerine vekil tayin edip koltuğunu devreden insanlar var. Yerlerine
seçtikleri insanlar sizden daha yorgun görünüp, yaşlı oldukları için değil ön
yargılarından, hoşgörüsüzlüklerinden böyle yaptıklarını düşünüyorum. Sanırım
giyim tarzınıza göre buna karar veriyorlar.
İlk zamanlar oturmayı düşünmeden, hayal bile
etmeden kendimi bir yere sıkıştırıp, nasıl gidersem gideyim diye kendimi
metrobüse sokuşturuveriyordum. Şoförün arkasındaki ikili koltuğun hemen
arkasındaki tekerlek tümseğine sığabiliyorum. Kalçalarımın genişlememesi lazım
ki buraya sığabileyim. Metrobüs bu bağlamda kilo kontrolü yapmama da yardımcı
oluyor. Zamanla ustalaştığımızda her yeri beğenmeyip, kendi yerimiz olarak
benimsediğimiz yeri ıskalamadan kapıyoruz. Nadiren de olsa bazı günler boş
gelebiliyorsun, edindirdiğin alışkanlıktan dolayı hücum edip atlıyoruz ve bir
bakıyoruz ki bomboşsun. Boş metrobüs mutluluğu diye bir mutluluk varmış şu
hayatta diyoruz. Bazı günler hadi ben buradayım da senin ne işin var diye üzülüp,
vicdanınız fiziksel-ruhsal yorgunluğunuza galip gelip yer verdiğinizde, uzun
duraklar boyu çantanızı, kendinizi kollamak zorundasınız. İnsanlar ile bir
nefes mesafesinde olduğunuzda başınızı tavana kaldırabilirsiniz. Hem rahat
nefes alırsınız hem de boyun egzersizi yapmış olursunuz. Böylelikle boynunuz
kırışmaz, gıdınız varsa kaybolabilir. Türk standartlarından biraz uzun
biriyseniz şanslınız. Bu demektir ki tutunma yerlerine ulaşabileceksiniz. Uzun
boyumun faydasını gördüm, tutacakları tutup başımı koluma yaslayıp uyuma
özelliği geliştirdim. Kol kaslarım da gelişti. Ayaktayız diye oturan insanı
rahat bırakacak değiliz. İlerleyen duraklardan kendilerini sokuşturmaya çalışan
insanlar ortalar boş diyecek ve oturan insanlara abanacağız ki yer açalım.
Göğsümüzü oturan kişinin koluna, bacağımızı yanımızdaki kişinin bacağına
yapıştıracağız ki hem yer açalım hem de olası frenlerde düşme ihtimalimiz
olmasın. İlk duraktan binip en son durağa kadar oturan kişiler, ben çok oturdum
oturma sırası ara duraklardan binen kişilerin olsun deseler ya da böyle bir
oturma sistematiği olsa diye yol boyunca nafile çözüm düşünceleri içerisinde
olurum.
İyi ki akıllı telefonlar ve
mesajlaşabileceğimiz uygulamalar var yoksa ilk defa gördüğümüz biri hakkında bu
kadar kısa sürede özel bilgiler öğrenemezdik. Birkaç durak birlikte gidiyoruz,
elbette yanımızdaki kişinin telefonundan tanıdıklarına yazdıklarını okuyacağız.
Uygun olan pozisyon kafa hizasını bozmadan sabit tutup, gözleri belertip
gözbebeklerini yandaki kişinin telefonuna doğru devirip okumak ama yine de size
kalmış direkt kafayı yandaki telefona doğru uzatanlar da var. Merak ettiğin
olursa sorarsın, akıl vermek istiyorsan verirsin. Bu senin en doğal hakkın.
Seni tanımayan, ruhunu anlamayan sadece birkaç
kez görmüş kişiler senin ile ilgili ahkam kesip yorum yapınca içleniyorum, üzülüyorum.
İlişkilerini derinleştirmeden, yüzeysel tanışıklıklarını baz alıyorlar.
İlişkiler üzerine hayat dersi veriyorsun da anlayana işte...Aynı gün beni
şaşırtıyorsun, sürprizler ile dolusun. Bana çok geldiğin birgün oturduğum halde
kusma isteğime engel olamadım. Yanımda çantamdan başka bir şey olmadığı için
bir çanta dolusu kusmuğum ve ben yolculuk yapmaya devam ettik. O kadar yardımsever
insanlar gördüm ki iğrenmeyip herkesin başına gelebileceğini söyleyip, elimi
yüzümü silip beni sakinleştirdiler. Bu insaların rahat yolculuk yapabilmeleri
için çantamdan kurtulmamız gerekiyordu ve durağıma gelmeden inip çantamdan
kurtuldum. Sonra tekrar bindim. Yolculuk bu biter mi? Bitmez elbette, her durak
ayrı bir macera. Çantama bıraktığım atıktan dolayı tansiyonum düştü, enerjim
çekildi ve bayılıyorum deyip kendimi yerde buldum. Etrafımda insanlar, bazıları
ayakta bazıları oturuyor. Bana bakıyorlar bende onlara. Bana yer verin demedim
zaten beden dilim ziyadesiyle bu talebi dillendirdi ama anlatamadım. Bende uzattım
bacaklarımı, kaldım yerde. Üstünden atlayıp geçsinlerdi. Yine ağladım hem
kendime hem de bu hale gelen birine yardım etmeyen insanların nasıl bu hale gelebildiğine.
Bu olayları üst üste yaşayınca doyum noktasına ulaşıyorum ve senin ile arama
mesafe koymak istiyorum.
Soğuk havalarda hamam kıvamındaki sıcaklığın
ile içimizi ısıtyorsun, evimizden bile sıcak olabiliyorsun. Yazın biraz abartıp
morgtan hallice soğuk olabiliyorsun. Metrobüsünde mevsimi olur mu demeyin.
Mevsimlik işçiler, öğretmenler, öğrenciler memleketlerine, yuvalarına
çekildiğinde öyle ferahsın ki hatta sevimli bile geliyorsun. Yağmurlu bir
sonbaharda hele birde cam kenarında yer bulmuşsam, müziğimi açıp yollara, denize
bakıp uzun bir yolculuğun hissettirdiği duygunun bir parçasını yaşayabilirim. “Ne
güzeldir yollarda olmak şimdi” diyen şarkıya eşlik edip, işe gidiş yoluma anlam
bile katabiliyorum. Kışın sabah ve akşam hallerini birbirinden ayırt etmek
neredeyse imkansız. Sana ulaşmak için gece mi gündüz mü olduğu belli olmayan
karanlık bir vakitte yollara düşüyorum. Beni sana ulaştıracak otobüse
bindiğimde, bu saatte benden başka kimsenin sana ulaşamayacağını düşünme
gafletinde bulunuyorum. Seni görüyorum ama kavuşamıyorum. Kavuşmamız zaman
alıyor. Birkaç denemeden sonra başarıyoruz. Bazen yılıp vazgeçesim geliyor
diğer insanlar bilmiyorlar ama bana bu yolda yalnız olmadığımı hissettirip güç
veriyorlar. Devam edebilme gücümü insanlardan alıyorum. O kadar kalabalığız ve birbirimize
kenetlenmişiz ki kışın soğuğu bizi korkutamaz.
Senin ile hastalıklı bir ilişkimiz var. Sebep
olduğun fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklara rağmen varlığın ile kendime
mutlu olabileceğim sebepler buluyorum. Yolculuk sırasında, senin yolun
dışındaki yola bakıp iyi ki varsın yoksa araba trafiği hiç çekilmezmiş diye
mutlu oluyorum. Rüyalarıma bile girdiğin oluyor; ilk duraktan kocaman bir
balona tutunmuşum, balonun hava alması için ufak bir delik açıyorlar, balonun
havası tam eve geliş mesafem kadar. Havası kaçan balon ile isimlerini tek tek
gördüğüm duraklardan sırası ile geçiyoruz. Yaklaştığımız her durakta aşağıdaki
insanlar balonu patlatmak için iğne atıyorlar. Bu insanlardan kaçmaya
çalışıyorum, bunlar metrobüse aynı anda hücum ettiğimiz, aynı yeri kapmaya
çalıştığımız insanlar. Eve vardığımda balon tamamen sönüyor, ufalıyor ve
yolculuğum tamamlanıyor. Balonuma tutunup, gökyüzünden rahat rahat eve geliyorum.
İçerideki içiçelik az gelip daha da
samimileşmeyi kendinde hak gören hasta ruhlu insanlardan bahsetmeyeceğim. Bu
şekilde anılmanı istemiyorum. Çünkü bu senin suçun değil. Türevin olan çoğu
toplu taşımanın ortak kaderi. Tekmelerim de güçlendi bu sayede. O tekmelerden
sonra ertesi gün yine o kişilere rastlayacağım diye ürkerek, korkarak sana
yaklaşıyorum. Her zaman güçlü hissetmiyor ki insan kendini.
Kalıbımın dışına çıkıp farklılıkları seninle
denemeyi öğrendim. Sanırım senin ruhuna en çok rock müziği yakıştırdığım için
rock müzik kültürüm senin ile gelişti. Müzik dinlerken, metrobüste herkesin
eşlik edip, kafa salladığını, oynadığını gözümde canlandırıp eğleniyorum. Sportif
katkılarından, sosyoloji, psikoloji ve felsefi bilimler açısından gelişmeme
sağladığın faydalar için minnettarım. Sayende kanaatkar bir insan da oldum.
Artık tüm duraklarını görmesem bile azın ile yetinebilirim. Bu aşkı daha fazla
sürdüremeyeceğim. İlişkimize ara verelim hem sen daha iyilerine layıksın. Sevenlerin
o kadar çok ki benim eksikliğimi hissetmesin. Her şey için teşekkürler
metrobüs...
Beylikdüzü-İSTANBUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder